Perşembe, Haziran 3

Anne Özlemi

İlk alıntım bu.. O'ndan.
Annem'in okumasını diliyorum, ya da bilmesini..

Annem

Nasıl özledim seni bir bilsen

Hiç bu kadar ayrı kalmamıştık seninle

Bağrışırdık çağrışırdık ama yan yanaydık hep

Ağlaşırdık sonra

Geçerdi hepsi…

Şimdi hep yapmak istediğim şeyi yapıyorum

Çok uzaklarda yaşıyorum

Yaşayabiliyorum da üstelik

Yapabiliyorum.

Ama en çok senin özlemin vurur oldu bu günlerde

Konuşamadık uzun zamandır seninle

Dayanamadım artık

Şimdi duydum sesini işte

Ama dayanamadım duyar duymaz başladım ağlamaya

Ne kadar özlemişim sesini

Hiçbir sevgi anne sevgisi gibi olmuyor biliyor musun annem

Senin gibi yürekten sevemiyor kimse

Kızınca kesip atıyor bir şekilde

Ve ben her üzüldüğümde bir kez daha anlıyorum senin kıymetini

Yalnızlığımda yanımdan ayrılmayacak tek insan olduğunu

Her anımda yanımda kalmayı seçeceğini biliyorum

‘ Büyümek’ biraz uzaklaştırıyor bizi birbirimizden sanırım

Korkuyorum annecim sensiz yaşamaktan

Sen olmazsan kim olacak ağladığımda yanımda

Sen olmasan hangi sahte omuzlarda ağlayacağım ben

Yarlarım geçmiyor sen yokken yanımda

Çünkü kaçıp saklanacağım bir kucak hissedemeyince yakınlarımda

Çaresiz kalıyorum annecim

Sessizce ağlıyorum sonra

‘annem’ diye…

Senin sıcaklığın nasıl farklı biliyor musun sen?

Her yeni günde bunun yeniden farkına varıyorum ben

İnsanlar içten değil anne

İnsanlar samimi değil, acımıyor yürekleri ‘sahte’ yaşarken

Düşünmüyorlar bile

‘Yalan’ yaşıyorlar annecim

‘Yalan’ yaşatıyorlar beni de buralarda

Gelmek istiyorum artık yanına…

Ağladığımda, üzüldüğümde yan odada uyuduğunu bilemek bile yetiyormuş huzur bulmama

Akşam sen görmek bile nasıl bir mutlulukmuş bana.

Seni çok özledim!

Annemmm…

HüLyA

03/ 06/ 10

23 Nisan - 3 Haziran

Evet uzun bi' aradan sonra yazıyorum. Daha doğrusu burayı hatırlamam gerektiğini düşünüyorum, söylemiştim ben zorlanırım böle düzenli şeyler yapmaya kalkıştığımda. Ama unutmadım en azından ve dolu dolu geçen bu dönemden sonra yazacak çok şey var elimde... Affedildim yani!

23 Nisan'da yazdığım not pek parlak olmamış aslında, ama ondan sonraki dönem benim hayatım açısından çok dolu, çok yoğun ve çok çabuk geçti. 23 Nisan ve sonrası çok daha parlaktı yani...

Biri gelip ne oldu 23 Nisandan beri diye sorsa ne derim?

Mesela, Hülya döndü. Evet oldu, Hülya döndü. Hülya geldi tekrar ve girdi hayatıma. Emin olun hiç gitmemiş olsaydı bile bu kadar fazla giremezdi hayatıma... Çok şanslı derler bana hep, ama ben bunu 1 kez söyleyebildim sadece kendime ve o da Hülya'nın bu gelişinde oldu.

Blog'a özel bi' sır da verebilirim; Hülya'yla görüştüm bu arada. 1 hafta birlikte yaşadık.. Sadece bu kadarını söyleyebiliyorum çünkü o 1 haftanın nasıl yoğun, nasıl değişik, nasıl bambaşka olduğunu anlatabilme şansım yok benim. Yetmem yani...

Hemen Hülya'dan sonra da Polonya dışındaydım. Norveç'e gittim mesela.. Eurovision günü Oslo'daydım. Ordan İspanya'ya geçtim, ya da Katalunya demeliyim. Barcelona'da vakit geçirdim. Uzunca anlatılacaklar sonra...

Çok kısa zaman içinde 3 farklı, bambaşka ülkedeydim llafın kısası. Ama bambaşka yerler aslında ülkeler değildi, çok kısa zaman önce 'aşk'tayken, çok kısa zaman sonra 'özlem'deydim. Asıl yoğun yaşatan buydu sanıyorum..

Kısa zamanda görüşmek üzere!

*Karnım tok, yatmama çok var.

Cuma, Nisan 23

Dertleşmek Lazım

İçi öyle dolar ki* bazen insanın; paylaşılacak bi'şey değildir bu. Oturup anlatılamaz, "iç dökülemez" hiçbi' zaman. Yaşananlar tarifsiz şeyler de değildir aslında, hatta birine anlatmaya kalktığında senden daha fazlasını yaşadığını duyarsın muhakkak. Anlarsın dünyanın sonu değildir; herkesin bildiği-çoğunun bizzat yaşadığı-şeyleri yaşamaktasındır ama.. yok işte. Alakası yoktur..

Kimse bilmez senin geçtiğin tüneli, sen de o tünelden ne için geçtiğini bilmezsin. Ama isteyerek,bilerek girdiğinin farkındasındır o yola.. Yolu bilmesen de yolun sonundakini bildiğini sanırsın. Göremezsin yolun 'istediğine' değil 'bilmediğine' doğru gittiğini yazan tabelaları.. Hız sınırına uyamazsın, acele edeceksindir çünkü.. Bilmediğin yollarda bile bi' 'emniyet şeridi' vardır aslında ama girmeyi akıl etcek bi' akıl' yoktur ortalıkta!

Bu yolda heba edersin işte herşeyi. Sen ilerledikçe geçtiğini sandığın şey 'yol çizgileri' değil zamandır aslında, ama ne senin ne de başka birinin umrundadır bu.

İstediğin sona bilmediğin yolda gittiğini sanarsın hala, bu yoldur istediğin aslında, heba olmaktır.

ve bu aralar ne çok böyle hissetmektedir bu çocuk, inatla hissedecektir..


*ki bağlacından da, yazılışından da nefret ediyorum.

Pazartesi, Nisan 19

Hoşgeldin Blog

Bilgisayar başında yeteri kadar vakit harcamıyormuş gibi bi' de blog çıktı başımıza. Ne zamandır düşünüyordum aslında, keşke daha önce akıl etseydim diyorum. Ya da üşenmeseydim :) Yazacak çok şey vardı, bu saatten sonra ancak gevezelik ederim burda heralde.. Ama olsun, iyi oldu bu. Hoşgeldin blog!

Adını "yatmadan önce aç karnına" koydum. Gidip "Bünyamin" ya da "Süleyman" gibi bi' şey koyamazdım haliyle. Ama öyle sırf enteresan gözüksün diye de seçmedim bu ismi. Şöyle ki, ben genelde çok yazarım böyle, uzun uzun döktürürüm - halk dilinde 'saçmalık' denir. Ve bu oturup döktürdüğüm zamanlar genelde hep uyku-üstü, gecenin bir vakti olur.. Böyle vakitlerde de ne mutluluk, ne üzüntü, ne de pişmanlık hissederim. Hissettiğim tek şey 'açlık'tır! :) Eh muhtemelen yakın gelecekte saçmalık diyarı haline gelecek olan blog'umun ismi, bu kimliğe uymalıydı.

Ne diyelim, günlük tutma girişimi gibi bi' şey olmaz inşallah bu..

Yatmadan önce görüşürüz, aç karnına! :)